“Acizâneme Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî derler.
Ulu babamın hicreti ile Asya’nın koynundan Anadolu’ya bir sevgi ve ilim katarı ile geldim. Ulu babam Hakk sevgiliye göçünce, onun can dostu ve gönül vârisi Seyyîd Muhakkik-i Burhâneddîn Tirmizî’nin lalalığında gençliğime eriştim. Bu yüce mürebbî de Hakk Çalab’a vuslat edince, şaşkın ve çâresiz bir şekilde figan ederken, hüzünlü ağlayışlarım göklere duâ misali erişmiş olacak ki, Hakk Teâla acizâneme Ulu Şems-i Tebrizî’yi sohbet ve yol arkadaşı olarak gönderdi.
Tebrizli Şems ânsızın cânıma varıp, acizânemi aşk yoluna çekerek aşk odunda yaktı da yaktı… Böylece tüm varlığımı toprağımdan ve cürufumdan ayırarak zâtımı som bir altın eyledi. Ne mutlu ki, acizânem böylece Tebrizli Şems’in mücevheri oldum da, onun keremli ilmi ve nâfiz terbiyesiyle cümle gönüllerin aşk burcuna bir zümrüd ü anka gibi kondum.
Birgün vakt erişip Tebrizli Şems’le ayrılmadan önce, o Ulu Çalab acizâneme vasiyet etti ki; “İki gözümün nûru sevgili oğlum. Soylusun. Sözlüsün. Kelâmlısın. Bizde olmayan kelâm kudreti senin dilinde ve gönlündedir. Bana sadece bir insanı, yani seni tutuşturmak vasiyet edildi.
Benim sana vasiyetim ise tüm insanların gönül çerağını kandil kandil yakıp tutuşturmandır. Artık bizden sonra, insanı insana yazasın! İnsanı insana anlatasın! Sohbetin insan, hikâyatın insan, murâdın insan, tilmizin insan, remzin insan, rengin insan ve dahi dengin insan olsun.
Buyruğumuzdur!”
İşte cânım evlâdım. Elindeki bu kitap, bu vasiyet üzerine sana yazıldı. Senden niyazım, ‘İkrâ’ misâli, ‘Oku!’dur…
Dilerim okudukça sen de Tebrizli Şems’ini bulur ve aşktan yana olan nasibi alırsın.
Şimdi var oku!”
Yazar Adı
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli