Yüce Allah Âdem'i yaratma kararı aldığında melekler bu konudaki çekincelerini dile getirmişler, yeryüzünde düzenin bozulacağını, kan döküleceğini söylemişlerdi. Rabbimizin Meleklere cevap verme şekli etkileyiciydi: Âdem'e isimleri öğretmek…
İsimler içerikten yoksun olamayacağına göre Âdem'e eşyanın hakikati, neye yaradıkları, ifade biçimleri, ilişkileri öğretilmiş olmalıydı. Melekelerin ona saygı duymasını gerektiren vasıf da muhtemelen bu olmuştu. Bu vasfıyla insan gördüklerini, öğrendiklerini ve düşündüklerini ifade edecek, bunları kayda da geçirebilecekti. Çünkü Rabbi ona beyanı ve kaydı (kalemi) öğretmişti. Yani risaletle ilgili bildirimlerin kendisine kelimelerle iletilmesine hazır olarak yaratılmıştı insan.
Ona değer kazandıran bu özelliğin, onun felaketi de olabileceğini öğrenmesi çok uzun sürmedi Âdem'in. İblis onu kelimelerle büyüledi; sonsuzluk ve bitmez tükenmez saltanat vaat etti. Adem, yaratıcısının ve ona kelimeleri öğretenin sözünü unutmuş, başka sözlerin büyüsüne kapılmış, büyük yanlış yapmıştı. Yine kelimelerle uyarılan Âdem sahip olduğu değeri hatırladı, Rabbine kelimelerle yalvardı, af diledi, bağışlandı.
Böyle başladı kelimelerle birlikteliği insanın. Önce söz mü vardı bilmiyoruz ama her ne zaman insan varsa söz de vardı, bu kesin!
Hasılı, insan için yaratıcıyla irtibatında kelimelerin önemi büyüktür. Yüce yaratıcı birçok âyette, gönderdiği vahye “kitap” olarak atıfta bulunmakta, vahiyler arası irtibata dikkat çekerken “kavl” kavramını kullanmakta, herhangi bir konuya dair açıklamaların “kur'ân” şeklinde oluşturulduğunu bildirmektedir. Tüm bunlar Allah'ın kitabını anlamak için kelimelere büyük bir hassasiyetle yaklaşmamız gerektiğini göstermektedir. Kur'ân bize Yahudilerin, kitabı tahrif ederken kelimelerle oynadıklarını haber vermektedir. Bu, anlamanın da karartmanın da kelimeler marifetiyle olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Kur'ân'da ilahi kitapların diline vurgular yapılması, anlama faaliyetinin lafız merkezli olması gerektiğini gösterir. Bu, atalardan tevarüs eden müktesebatı koruma ve izah etme kaygısıyla yahut yanlış usul sebebiyle lafzı küçümseme temayüllerine rağmen böyledir. Kelimelerin kitapta kastedilen anlamlarının tespit edilememesi mesajın anlaşılamaması sonucunu doğurur.
Kur'ân merkezli tanım oluşturma geleneğine sahip olmadığımız için en hayati kavramlarımız hala tanıma muhtaç durumdadır. Tabii olarak kelime ve kavramlarla düşünüp anlama faaliyetinde bulunuyoruz ama tanımlarımız yanlış olduğu için âyetleri doğru anlayamıyoruz. Mesela nebî ve rasûl kelimelerine dair doğru bir tanıma sahip olmadığımız için bu iki kelimenin geçtiği yüzlerle âyetin anlamı buharlaşmış oluyor. Yine müteşabih âyetin ne olduğuna dair kafa karışıklığı Kur'ân'ı anlama bağlamında üzüntü verici sonuçlar doğuruyor. Örnekleri çoğaltabiliriz; kitap, kur'ân, tasdik, tebyin, nesih, zikir, muhkem, mesânî, hikmet, takvâ, birr, âyet, sûre, tebdîl, tasrîf, tafsîl, tahkîm gibi pek çok kavramın tanımını Kur'ân'dan hareketle yeniden gözden geçirmeliyiz. Hasılı kelimeleri ve kavramları önemsemeliyiz.
Bu vesileyle “Kur'ân'ın Öğrettiği Kavramlar” serisiyle Kur'ân'ı anlamada önemli gördüğümüz bazı kavramlara dair tespitlerimizi, kitapçık seviyesinde genel hatlarıyla yayınlamanın yararlı olabileceğini düşündük. Böylelikle, Kur'ânî kavramlara karşı hem bir duyarlılık oluşsun hem de daha detaylı okumalar için bir başlangıç olsun istedik. Uzun soluklu olacağını tahmin ettiğimiz bu projenin gündeme gelmesinden hayata geçmesine dek sürekli gayret gösteren Süleymaniye Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Sayın H. Mustafa Arslan Bey'e teşekkür ederiz. Öte yandan çalışmanın ilmi arka planında bulunup hiçbir konuda desteklerini esirgemeyen başta değerli hocam Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır olmak üzere değerli hocalarım ve çalışma arkadaşlarım Dr. Yahya Şenol, Dr. Abdurrahman Yazıcı, Enes Alimoğlu, Cemal Necim ve Erdem Uygan'a teşekkür ederim.
Okuyucunun ulaşılan sonuçları tetkik etmesi için, çalışmalarda âyetlerin metinl
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli