Her yıl temmuz ya da ağustos ayları, kuzey yarım kürede gelmiş geçmiş en sıcak ay ilan ediliyor. Günler en sıcak gün olmak için birbiriyle yarışıyor. İklim krizi yoktur, yalandır, uydurmadır diyenler, eski gazete sayfalarında saklanacak sayfa arıyor, yüzleri kızarıyor, kimsenin yüzüne bakamıyor.
Bu arada hükümetler, lacivert takım elbiseli adamlarını ve döpiyes giymiş kadınlarını, çantalarında kalın kalın dosyalarla, Birleşmiş Milletler iklim konferanslarına göndererek, neden kendi ülkelerinin taahhütlerden muaf tutulmaları gerektiğine dair tezlerini uzun ve sıkıcı konuşmalarla anlatmaya, masanın diğer ucundaki ve kendileri gibi düşünen diğer ülke bürokratlarını ikna etmeye çalışıyorlar.
Hele o ABD yok mu? Sera gazına herhangi bir sınırlandırma gelecek diye ödü kopuyor. Hükümet yetkilileri ardı ardına açıklamalar yapıyor, temsil ettikleri lobiler zarar edecek diye korkudan bacakları titriyor.
Paris Anlaşması, yüzlerce ucundan tutulmuş bir ip gibi, bir o yana bir bu yana çekiliyor. Esasında kimsenin uzlaşmaya gönlü olmadığını herkesin bildiği bir körebe oyununa dönüyor.
Tablonun öteki yüzündeyse bambaşka renkler var. Yaşam savunucuları okyanus ortasındaki ada devletlerinden, Avrupa’nın küçük şehirlerine, Amerika kıtasının dört bir yanından Asya bozkırlarına ve güneşin doğduğu ülke Japonya’ya kadar direniş halindeler.
Dünya’nın bütün halkları teyakkuz halinde. Bu ayaklanma şiddetsiz ve küresel bir direnme. Sivil itaatsizlik eylemleri Galler’den Filipinler’e kadar yayılıyor. Hükümetler dünyayı yönetebilirler ancak bu onların insanlıg?ın ortak mirası olan dünyanın sahibi oldukları anlamına gelmez. Bu dünyanın gerçek sahibi; insanı, ağaçları ve bütün yaşayan canlıları ile hepimiziz, bir tekini bile dışarıda bırakmadan yaşamı savunan aktivistleriz.
İklim Direnişi, yaşam savunucularının kitabıdır. Hepsine selam olsun.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli