“Siz ölümün sırrını bilmek istiyorsunuz.
Ama onu hayatın kalbinde aramadıktan sonra nasıl bulabilirsiniz ki?
Gözleri geceyle sınırlanmış ve gündüzleri kör bakan baykuş, aydınlığın gizeminden peçeyi kaldıramaz.
Ölümün ruhunu gerçekten kavrayabilmek istiyorsanız, kalbinizi tam anlamıyla hayatın kendisine açın.
Çünkü hayat ve ölüm, tıpkı nehir ile deniz gibi, birdir.
Tutkularınızın ve umutlarınızın derinliklerinde öteye dair sessiz bilginiz yatar.
Tıpkı karın altındaki tohumlar gibi, kalbiniz de baharı düşler.
Güvenin hayallerinize; çünkü onlarda gizlidir ebediyete açılan kapı.
Ölümden korkuşunuz, kendisini kutsayacak olan kralın karşısında titreyen çobanın korkusuna benzer.
Korkudan titreyen çoban, kralın nişanına sahip olacağı için mutlu değil midir?
Yine de dikkatini daha ziyade titreyişine vermiş değil mi?
Çünkü ölmek, soyunuk olarak rüzgârın önüne dikilmek ve güneşin altında erimekten başka nedir ki?
Ve soluk alışın durması da, soluğun kendi huzursuz çalkantılarından arınıp sınırlandırılmamış olan Tanrı’ya erişmek için yükselerek dağılması değil de nedir ki?
Yalnızca sessizliğin nehrinde içebildiğinizde gerçekten şarkı söyleyebilirsiniz.
Ve dağın zirvesine tırmandığınız vakit işte o zaman tırmanmaya başlayacaksınız.
Ve ancak yeryüzü sizin gövdenizi geri çağırdığında gerçekten raks edebilirsiniz.”
Çevirmen
A.Erkin Köylügil
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli