“Asırları aşan bir aşkın ve dileğin hikâyesi”
İki farklı zaman, iki aynı ruh, dört farklı beden, kabul edilmiş bir dua. Aşkın matematiği basitti; kalben istenirse hiçbir zaman ve mekân o isteğin karşısında duramazdı. Dilfiruz ve Feridun Âlim’in bin yıl boyunca kavuşma ümidiyle harlanan aşkı, günümüzde Zümrüt ve Cihan üzerinden küllenir.
İç içe geçmiş zamanların gölgesinde kabul edilmesi beklenen bir muradın öyküsü…
“Dilfiruz… İnkâr edebilir miyim seni? Gönlümden çıkarabilir miyim?” Aklından geçirdiği bu cümleyi söylemeyi çok isterdi Âlim. “Gel otur, taş biraz soğuk ama…” dedi.
Bir süre öylece birbirlerine bakarak sessizce oturdular. Dilfiruz’un yüzündeki ışıltı, pembe yanakları, hafif kemerli burnu, siyah gözleri, kirpikleri, yüzünün her hattı öylesine güzel görünüyordu ki Âlim, yemeden içmeden günlerce baksa doyamayacak gibiydi. Aklından şu ayeti kerime geçti:
“Hakkı için biz insanı en güzel biçimde yarattık.”
“Ne avareymişim, o yollardan çok geçtim zannederdim, demek henüz geçtiğim bir yol yokmuş. Özenle yapılan kuleler bir bakışla yıkılırmış.”
Dilfiruz başını kaldırıp Âlim’e baktı:
“Geri kalan yaşamının bir kısmını bir başkasına bağışlayabilir misin Feridun Âlim, başkasına gönderebilir misin?”
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli