Bu ne kadim bir ağaçmış ki bedeni kesilse de kökleri yok olmadı...
Tiyatro alanındaki akademik çalışmaları, makaleleri ve çeviri eserleriyle tanınan Fırat Güllü'nün, 2018 Tudem Edebiyat Ödülleri'nde dereceye giren romanı Adı Olmayan Adam, Türkiye'de egemen kültüre mensup olmayan her türlü “azınlık” kültürünün Türkiyeli olma mücadelesini; İstanbul Ermeni toplumunun kültür hayatından sürgün edilmiş, suskunluğa itilmiş, adı olmayan insanlarından yalnızca biri olan oyun yazarı Arman Vartanyan'ın yaşamından kesitler sunarak paylaşıyor.
Kitabını, hayat mücadelesinden asla vazgeçmeyip yarınlarını aydınlatmayı başaran dirayetli ruhlara ithaf eden yazar, İstanbul'da mümtaz bir çevrede başlayıp Avrupa'da zirve noktasına ulaşan, sanat ve kültürle örülü bir yaşamın tepetaklak oluşuna tanıklık ettirirken, iç içe geçen bireysel trajedilerin de izini sürüyor.
Edebiyatı tarih ve tiyatro ile buluşturarak çok katmanlı bir anlatıya imza atan Fırat Güllü; Oğuz Atay'dan Arman Vartanyan'a Halide Edib'den Zabel Yesayan'a kurduğu bağlarla, kanıksanmış bir suskunluğu bozuyor ve yüzleşilemeyen, tekerrür eden, yazgıya dönüşmüş bir tarihin perdesini aralıyor. Süregiden insafsız oyunu kendi yarattıkları oyunlar aracılığıyla tersyüz etmeye niyetlenen, var olma mücadelesi içindeki farklı karakterleri birer birer sahneye çıkarıyor.
Yaşamımı üç döneme ayırıyorum ben: Tıpkı bir tragedyanın bölümleri gibi prolog, zirve ve düşüşten ibaret. Üç aşamayı da henüz otuz yaşıma varmadan tamamladım ve tragedyam sona erdi. Peki, şimdi ne demeye yaşamaya devam ediyorum o zaman? Kolonos'a sürgüne giden Oidipus'la aynı değil mi kaderimiz?
Her şey bir karşılaşmayla başlar: Birbirini hiç tanımayan, farklı kuşaklardan ve kültürlerden gelen iki adam tesadüfen aynı uçakta yan yana koltuklarda seyahat etmek durumunda kalır. Kısa sürede aralarında güçlü bir diyalog başlayan ikiliden yaşlı olanı, içerisinde Türkçe ve Ermenice yazılmış kişisel notlarının bulunduğu eski bir defteri yolculuk boyunca okuması için genç adama uzatır. Okudukları, genç yolcunun üzerinde kendi hayatından da izler bulacağı derin bir tesir bırakacaktır.
Çokkültürlü bir yaşam anlayışını benimsemelerine rağmen çeşitli nedenlerle suskunluğa itilmiş, toplumun kültür hayatından sürgün edilmiş Türkiyeli bir topluluğun, diğer bir deyişle adı olmayan insanların bu ülkede var olma çabalarını, siyasi açmazlarını, ruh hâllerini ve dayatmacı tutumlara karşı geliştirdikleri tepkiyi ortaya koyan Fırat Güllü bu romanında, her fırsatta “sen buralı değilsin” dense de kendini daima “buralı” hissedenlerin tanıdık hikâyelerini paylaşıyor.
İstesek de istemesek de gidemiyorduk. Sadece devletlerin sınırları değil, yaşamın öncelikleri, kurduğumuz bağlar, hayallerimiz, anılarımız... Bir şeyler sırtımızdan yakalıyor, peşimizi bir türlü bırakmıyordu.
Renk Bilgisi
karışıkçokrenkli