Sermet Muhtar Alus’un Amcabey ve Aydabir’deki yazıları Taksim’den Galatasaray’a adıyla ilk defa bir araya
getiriliyor. Amcabey’de “Dünden, Bugünden” başlığı altında Cemal Nadir Güler’in kendisine eşlik ettiği yazılar da
bütünlük sağlanması amacıyla bu kitapta okura sunuluyor. Bunların yanında müstakil yazılar biçiminde
değerlendirebileceğimiz “Eski Zamparalar”, “Eski Yalılar”, “Kâğıthane” ve kitaba adını veren “Taksim’den
Galatasaray’a” yazıları eski İstanbul hatıralarıyla örülü bir çerçeve çiziyor. Kitabın son bölümündeki kısa hikâyelerde
de mizah ve güldürü öne çıkıyor.
Taksim’den Galatasaray’a kitabında yayımlanan yazılar 1930’ların ortasından 1940’ların ortasına bir sürece yayılır.
Bunlar Alus’un artık hem İstanbul yazılarında hem de edebî kimliğinde kemale erdiğinin işaretleridir. Bu eserlerin
tamamında eski İstanbul’un gölgesi hâkimdir. Alus, geçmiş zamanların İstanbul’unu ve insanlarını anlatmak için
edebiyatın türleri arasında bir salıncak kurmuş gibidir. Çocukluğunun, gençlik heyecanlarının yansımalarını karanlığa
terk etmemek arzusu onu daima tahrik eder. Bundan olsa gerek okuduklarımızın ne kadarı gerçek ne kadarı kurgu
anlamakta zorlanırız. Burada soluksuz bir cümbüşün inip çıkan nağmeleri, bazen gürültüsü arasında ihtişamlı bir dil
zevkine, biraz daha üzerinde durulsa orijinal bir roman kahramanına dönecek tiplerin ayrıntı sarhoşu bir üslupla
anlatılan dünyalarına yol alırız.
Sermet Muhtar Alus için bir mirasyediydi demekten imtina etmiyoruz. Kitabın başında kısa biyografisini verdiğimiz
Alus, düzenli bir işte hiçbir zaman çalışmamıştır. Babasının nüfuzuyla bir ara Askerî Müze’de görünür. Hepsi o.
Yazdıklarını okurken bütün hikâyelerinde, yazılarında kahramanın kendisi olduğunu anlıyoruz. Yüksek Kaldırım’dan
Tünel’e çıkarken bugün enstrüman mağazalarının olduğu sokakta, bir dükkânda çalışan Rum kızlarına âşık genç,
Sermet Muhtar’dan başkası değildir. Karaköy’ün balozları, Mama’nın, Fenerbahçe’nin mesireleri onundur. Ancak bu
tatlı hikâye belli ki yaş ilerledikçe, eldeki sermaye tükendikçe Alus’a yeni bir düzen dayatmıştır. Para kazanacak,
geçinecek, Beyoğlu’ndaki dairesinde iyi ya da kötü bir hayat sürecektir. Yazdıklarından Arapça, Farsça, İtalyanca ve
Fransızca bilgisinin son derece ileri seviyede olduğu görülür. Rumca ve Ermeniceden de behredardı elbette ancak
onları öğretecek, okutacak bir iklim artık İstanbul’da yoktu. İyi bildiği dilleri bir derse çevirip para kazanmayı
düşündü mü bilmiyoruz. Hayatını az çok bir zemine oturtabildiğimiz Alus’un bir öğretmen disiplinine girebileceği de
mümkün görünmüyor. Yaşamak için bildiği en iyi işi yapacaktı. O da İstanbul’u yazmaktı.
Yazar Adı
Sermet Muhtar Alus
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli