“Kontrol edilebilir ve yönetilebilir olan yeme-içme duygusu” fıtratımıza uygun bir amaç olması gerekirken bizler için bir haz aracı haline mi geldi?
Batı kültürünün şatafatlı sofralarına meyleden Müslümanlar mutfaklarında İslam ölçüsünü göz ardı ederek beslenme kültüründe nasıl bir tahribata neden oluyor?
Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Sünnet-i Seniyesi’nin belirlediği ölçünün dışına çıkan her lokma nefsimizi nasıl bir esarete mahkum ediyor?
Müslümanlar alışveriş sepetlerini helal mi haram mı olduğuna aldırış etmeyerek sun’î ihtiyaçlarıyla doldururken sağlığını ve neslini koruyabileceğini düşünüyor mu?
Resulullah’ın (s.a.v.) “Muhakkak ki bir kişilik yemek iki kişiye yeter, iki kişilik yemek de üç ve dört kişiye yeter. Dört kişilik yemek de beş-altı kişiye yeter.” hadîs-i şerîfindeki rızkın bereketine günümüz Müslümanları neden ulaşamıyor?
İnsanın sınır bilmeyen zevkleri tabiattan kopuşuna neden olurken onu nasıl bi zehrin içine sürüklüyor?
Günümüz insanları sözde bolluk içinde geçirdikleri yaşamlarında gerçek tokluğa erişebiliyor mu?
Beslenme alışkanlıklarımızın bir gün bizleri getirdiği hastalık durumunda günümüz ilaç endüstrisine güvenebilir miyiz? Bize sunulan bu ilaçlar bizi güçlendiriyor mu, yoksa savunmasızlaştırıyor mu?
Yusuf Has Hacib’in, “az adlı ilaçtan yiyin” sözüyle özellikle altını çizdiği “az” yemek, günümüz insanlarının korkusuyken aslında bir şifa (aracı) mı?
Kemâl Özer, Müslüman’ın Diyeti kitabında tüm bu sorulara cevap verirken Müslümanların ve dahi gayrimüslimlerin sıhhatlerini koruyarak hayatlarını nasıl idâme ettireceklerini detaylıca açıklıyor. Açlık ve tokluk duygularının zamanla psikolojimiz ve birçok dış etken tarafından belirlendiğini vurgularken Müslümanların beslenme alışkanlıklarını Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler ışığında düzenlemesi için eşsiz bir eser ortaya koyuyor. Bizlere İslam’ın mutfağında israf ve şatafattan uzak, ‘’tayyib’’ ve ‘’tahir’’ gıdaları içeren ve kaynağını tabiattan alan bir beslenme biçiminin mümkün olduğunu gösteriyor.
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli