Bazen aşk; gecenin, gündüze; ateşin, suya; bülbülün, güle kavuşamaması gibi imkânsızdır. Aşk imkânsızlıkta daha çok ateşlenir. Ferhat’ın dağları delmesi, Mecnun’un çölü geçmesi gibi; olmazı oldurur, zamanı durdurur, asra meydan okur! Oysa herkes sadece kaderini yaşar. Aklın ermediği yerde kader ağlarını çoktan örmüştür.
Ve insan korkularının tutsağıdır. Neyden korkuyorsa ondan sakınır, kaçar, kaybolur. Ne kadar kaçarsa o kadar korkusuna teslim olur. Nefret ise sahteliği olmayan tek duygudur. Yalandan sevebilirsin, yalanlar söyleyebilirsin, yalandan kahraman bile olabilirsin ama nefretin asla yalandan olmaz. Ve nefret çok büyük aşktan, sevgiden doğar, durup dururken nefret etmez insan. Herhangi birinden, bir şeyden de nefret etmez. Ya canı çok yanmıştır, ya kalbi çok kırılmıştır ya da…
Hayal-hayaller gerçeklere atılan köprüdür. Olması için dilenen duadır. Kozadaki Kadının ise sakladığı gerçek, koruduğu sevgi, kozasındaki tek varlığıdır.
Var mısınız aşkın varlığına, bitişine, gücüne; acının, nefretin, şiddetin kötülüğüne, heyecanın, korkunun ölümüne yaşanmasına ve gerçeklere tanık olmaya.
Hiç kimse, hiç bir şey bazen göründüğü gibi değildir. Görmek, bakmak, bilmek arasındaki farkı yaşamaya başlıyorsunuz! Ve yapboz tamamlanıyor.
Yine yeniden yürek dolusu sevgiler.
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli