Ülkemizde Komitacılık, 1800’lü yılların sonunda başlamış ve günümüze kadar devam etmişti. Halkımızın neden bu failler bulunmuyor, ya da bunların suçları asılmayı gerektirir mi idi, sorularının yanıtlarında hep göz korkutma sistemini kullanan komitacıların işidir. İstiklal Mahkemesi kararlarının etkisi 1946 yılına kadar sürmüştür. İsmet Bey’in zorunlu olarak aldığı çok partili hayata geçişi ile 1950 yılında halk gerçek demokrasiye kavuşmuştur. Her ne kadar, Atatürk, bu süreci kısaltmaya çalışsa ve Ali Fethi (Okyar) Bey’i bu konuda görevlendirse de, Ali Fethi Bey, akıllı bir adamdı ve adı İstiklal Mahkemesi olmasa da başka bir mahkeme ile 1926 kararlarının etkisinin sürdüğünü görmüştü.1948’de Sabahattin Ali tam bir komitacı işi idi. 1950 yılında yapılan seçimler ile verilen bu mahkeme kararları, yırtılmış gibi görünse de, pusu da yatan komitacılar, bir birine el vererek yaşıyorlardı. 1948’de Sabahattin Ali, 1960’da tekrar ortaya çıktılar ve halkın yırttığı bu kararları tekrar hayata geçirdiler. 1961 yılında Adnan Menderes ve arkadaşları, 1970’ler de ise Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılması, 1979’da Abdi İpekçi ve Cevat Yurdakul’un öldürülmesi ve yine bu dönemde Nihat Erim ve Gün Sazak’ın suikaste kurban gitmesi, yine bu komitacıların işi idi.
1980’de büyük komitacı Kenan Evren ve arkadaşları, astıkları gençlerle ölmediklerini topluma anlatıyorlardı. Rahmetli Turgut Özal, Adnan Kahveci ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’da bu komitanın önünü kestiği kişilerdi.
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Hrant Dink, Gazeteci ve Bilim insanı olarak, Vali Recep Yazıcıoğlu, Eşref Bitlis Paşa, Binbaşı Cem Ersever, Gaffar Okkan, ve daha birçok bu vatanın yiğit ve demokrasiye inanmış evlatları, ya bir kaza ile ya bir kurşunla ya da bir bomba ile şehit edildiler. Aselsan mühendisleri, Isparta uçak kazası da yine bu tertipleri sonucudur.
Bu olaylarda gerçek katiller, oyun kurucular bulunabilmiş midir?
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli