Athanasius Kicher'in Büyülü Fener'inden beri sinemanın içindeyim.
Lumiére'lerden beri sinemanın içindeyim küçücük bir çocuktum, Anadolu'da karanlık bir köyde yıkık, metruk bir ahırın kerpiç duvarında Grand Cafe'deki seyircilerin heyacanını paylaştım!
Ben, Antik Yunan'dan beri sinemanın içindeyim.
Olympos'tan tanrıların ışığını çalan küçük bir Prometheus'dum.
Şehirlere, kasabalara özgü sinemanın o büyülü ışığını, küçücük avuçlarımın yanması pahasına kapıp getirdim. Avuçlarımda o yanık izlerini taşımaktayım hala. Yoksa siz 1900'lerde keşfedildiğini mi sanıyorsunuz sinemanın?
Elektrik yoktu, gaz lambaları vardı, gölgeler tek oyuncağımdı ve köy duvarları gölgelerin oynaştığı mistik ve tantastik bir sinemaydı kenar delikleri yırtılmış üç beş kulaçlık pelikül ve tahtadan bir gösterici sihirli lambasıyla visal halde Alaaddin'dim ben!
Eflatun'un ‘'Mağara Alegorisi''ndeki kölelerden biriydim ben. Yüzüm duvara dönük, kollarım bağlı. Üstelik ışık da yoktu, ışığı içimde buldum, yüreğimizde
Işıkla sihirbaz maharetiyle oynayabilecek ırsi bir yeteneğim var!
Ben Şeyh Küşteri'nin torunuyum!
Ahmet Uluçay
Ahmet Uluçay sinemayı ‘perilerin düğünü' olarak adlandırıyordu.Bu kitabın içeriğini de bir Uluçay şölenine benzetebiliriz. Bu sinema-edebiyat şenliğinde; şiir, öykü, mektup, deneme, makale, belgesel, söyleşi ve anlatı gibi birçok farklı lezzet Ahmet Uluçay'ın zihninden sızarak sayfalardaki yerini aldı.Bu güzel hitabın muhatabını bulması dileğiyle, şimdi söz Ahmet Uluçay'da ! Sinemanın şövalye ruhlu çocuklarına bir kez daha selam olsun !
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli