Bir öykü kitabına, dünyanın en eski metropolünün kaç rengi, kaç semti, kaç devri, kaç
duygusu sığabilir?
Güvercin ve martıları, sokak satıcılarını, günbatımını, başka diyarlardan göçüp gelmiş
insanları bir şehre ait yapan nedir? Bir kentin insanları, hayvanları, suları, evleri yan
yana yaşadıkça birbirine benzer mi? Yoksa İstanbul'un sırrı, bütün bunlara bir diğerine
benzemeden bir arada yaşayabilme olanağı sunması mıdır?
Hacısı, amelesi, Rum’u, Ermeni’si, tulumbacısı, meczubu, katili, masalcısı, heykeltıraşı,
lokantacısı, koşucusu. Suriyelisi, Roman’ı, Boğaziçilisi, şarkıcısı ne yer, ne içer, ne için
yaşar? Neyin kaygısını duyar? Nasıl sever? En çok neyin hasretini çeker? İstanbul bütün
bunları nasıl, ne kadar derinden etkiler?
İstanbullu olmak asırlar evvel ne anlama gelirdi? Yüz yıl önce? 1950'lerde? Bizden önce
yaşamış hemşerilerimizi daha iyi tanıdıkça, kendimizi de daha iyi anlamış olur muyuz?
Bu şehrin hangi devrinde yaşasak daha mutlu olurduk? Bugün o devrin ne kadarını
yaşatabiliyoruz?
İstanbul'un kokusu Boğaziçi'nde mi daha yoğun alınır, Eminönü'nde mi? Bugün
Küçükpazar mı daha tekinsizdir, Tarlabaşı mı? Süleymaniye'nin hafızası mı daha
güçlüdür, Sultanahmet'inki mi? Galata sokaklarında mı daha fazla sayıda yabancı dil
konuşulur, Kumkapı'da mı? Balat mı eski sakinlerini daha çok özler, Sulukule mi?
Tolga Gümüşay, bütün bu sorulara ve daha nicelerine yanıt ararken tutkunu olduğu
İstanbul'un tarihî semtlerini, eşsiz manzaralarını, arka sokaklarını, kendi halinde
insanlarını önce fotoğrafladı, sonra onlar için öyküler yazdı.
İstanbul Kareli Öyküler, fotoğrafın gerçekliğiyle edebiyatın olasılıklarını iç içe
geçirerek dünyanın en güzel kentlerinden birinde var olmanın türlü hallerini ortaya
koyuyor. İstanbul'un gündelik hayatından kareleri, bu şehirde yaşamanın
büyüsünü yansıtan öykülere dönüştürüyor.
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli