İslam Hukukunda Kadın, Aile ve Toplumsal Cinsiyet

“Islam” ve “Kadin” kelimeleri yan yana gelir gelmez hepimiz teyakkuza geçiyoruz, bir köse kapip çikacak hengameyi bekliyoruz. Islam ülkelerindeki laiklik tartismalarindan ve tecrübelerinden tutun, 11 Eylül sonrasi Batili müsfik emperyalistlerin kendilerini kurtarmakla mesul kildiklari Orta Dogu kadinlarina kadar, “Müslüman kadin” en tartismali siyasal olgulardan biri haline geldi. Sarkiyatçiligin fantezilerinden günümüze bu kirilgan figür, Abdülhak Hamit'in “Bir milletin nisvani, derece-i terakkisinin mizanidir” sözü fehvasinca kendisinden baska her seyin alameti yerine konmussa da bir sese, vücuda malik olamadi. Osmanli hukuk tarihinin önde gelen uzmanlarindan Judith Tucker bu eserinde “kadin'in Fikih”ta yer alis sekillerini, tanimlarini, haklarini tarihi dönüsümü içerisinde tartisiyor. Basitçe bir “toplumsal cinsiyet” kuraminin icrasindan ziyade, fikhi tartismalarin bu kuramlara meydan okumalarini da hesaba katan kitap, liberal varsayimlarin ötesine geçen ve son derece aciliyet arz eden sorular soruyor: Kadinlar ve erkekler hukukun öznesi olma sürecinde neler yasiyor? Biyolojik ve hukuki olan nasil ayrisiyor? Beden, riza, cinsellik ve öznellik kavramlari fikihta nasil isleniyor?