Önce şehrin meydanlarına, parklarına, caddelerine siner zamanın gri rengi; sonra işyerlerine, okullara ve evlere, kısacası şehrin her köşesine. Ne zaman ki tüm şehir bu renge bürünür, işte o zaman insan soluksuz kalır. Boğulduğunu hisseder. Kaçmak, bir yerlere sığınmak, kendisine ait kuytularda soluklanmak ister.
Füsun, genç ve yalnız bir kadın, gri şehirde yaşayan insanlardan sadece biri. Sindikçe üzerine şehrin rengi, bir balonun içine, kendi korunağına çekilir. Fakat bu kez balonuna geçmişi dolar. Çocukluğu, annesi, evliliği, boşanması, hayalleri ve hayal kırıklıkları tek tek çıkıp gelir kuytulardan. Gri şehirden soluklanmak için sığındığı balonu yaşadıklarıyla, yaşayamadıklarıyla dolup taşar. Korunak, Füsun'u soluksuz bırakır, balonun çeperlerinde gedikler açmaya zorlar. Bir masa ve bulduğu bir not, balondaki gedikleri büyütür. Füsun açtığı gedikden çıkar, dalıverir şehrin kalabalığına. Daha da güçlü bir şekilde. Aradığını bulur mu? Kim bulmuş ki aradığını?
Ömrüm Uzun, Gri Şehirdeki Kadın'da şimdiki zamanı, gri zamanları anlatıyor. Şimdiki zamanla, geçmişiyle, toplumla hesaplaşan, toplumsal baskılarla bunalan yalnız bir kadının yaşadıklarıdır anlatılan. Romanın, iç içe geçmiş çok katmanlı kurgusu okuyucuya zamanın rengini hissettiriyor. Edebiyat dünyasına özgün bir ses, “öteki” kalabilenlerin sesini taşıyor. Gri Şehirdeki Kadın, sarsıcı, usta işi yıllarca unutulmayacak ve hakkında çok konuşulacak bir roman.
...Cehennem ve Allah korkusu olmadan, her canlının karşısında “elif” iken “vav” olabilmek bütün mesele. Kula kulluk etmeden.
Hep “öteki” kalabilmek, kimseyi ötekileştirmeden...
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli