Gözyaşı Sarayı

Paris’te, altin renkli bir sonbahar günü, baglari ve saraplariyla ünlü Casimir de Chateauneuf’ün basarili sarapçisi, Palais Royal’in kemerleri arasinda dolasirken Sark mallari satan los bir dükkana girer. Nargile, sarik ve hançerlerin arasinda bir minyatüre rastlar: Fildisi tenli, bir gözü sari bir gözü mavi, büyüleyici bir kadin portresi... O gece basucunda minyatürle uykuya dalan Casimir, rüyasinda kendini kubbeler ve minareler sehrinde kaybolmus bulur. Bir avluda tek basina bir kadin hiçkirmakta, gözyaslarini çesmeye doldurmaktadir. Artik tutkusunun esiri bir adam olarak Casimir, esini, ailesini, ülkesini, her seyini terk ederek denizler ve çöller asan ve kendini rüyasinin sehri Istanbul’da bulur. Sehrazat’in anlattigi masallarin yalnizca biri yasakti: Dogulu bir kadinla Batili bir erkek arasindaki çilgincasina erotik tutku. Bu tam da Alev Croutier’nin basardigi sey... Gözyasi Sarayi’nda, asiklarin imkansizliklarina kitabi okurken biz de karisiyoruz. Bütün bunlar, sinemasal bir görselligi kullanan sofistike bir hikayeci tarafindan anlatiliyor... Çiçeklerin kokusunu, saraplarin tadini, minyatürlerin renklerini algiliyoruz, günes batarken bizim de basimizi durmaksizin döndürüyor. Fatima Mernissi- Büyüleyici bir ask masali... Bir adam rüyasinda bir kadini görür, o sirada kadin, onu rüyasinda görmekte olan adamin rüyasini görmektedir... Bir Türk bahçesindeki musiki gibi yumusak ve siirsel. Isabel Allende- (Arka Kapak)