Suyun üzerinde taş sektiren bir çocuktur yazar. Aynı heyecanı yaşar, aynı neşeyi kelimelerinde duyar. Yüzündeki gülücükler, yeni sağılan süt sıcaklığında sarar sarmalar onu. Yazmasa olmaz artık… O çocuğun heyecanını, neşesini, gülücüğünü gücü yettiği kadar hapseder sözcüklere, sayfalara. Bize düşense çocukla heyecanlanan, neşelenen yazarın bu duygularına ortak olmak, oradan insana varmak…
Yazar, “Tanrı belki de insanların ortaya çıkardığı kötülüğü ve bin türlü belayı yine insanlar aracılığıyla yok etmek istiyordur.” düşüncesiyle kendini ortaya atar. Bir havari kesilir. Tek silahı kalemidir.
Bazen “aklını yıllar yıllar önce sallandığı o renkli salıncağa bindirir” de gidip gitmeme, affedip affetmeme arasında salınır durur kalem. Salındıkça hikâye genişler, satırlarının arasından yüreğinize sızar.
Bazen “yağan yağmur temizler tüm ölü bedenleri” diyerek savaşa ve tüm haksızlıklara karşı kalemini şaha kaldırır, isyan eder.
Bazen “bilmek ve öğrenmek isteği” ile adımını koskocaman bir boşluğa atmaktan da çekinmez. Ateşin ne olduğunu anlamak için kendini ateşe atan bir kelebek misali. “Bilmek ve öğrenmek” aşkı…
Onca doğum sancılarından sonra bir araya gelen bu hikayeler, yazarının ilk göz ağrısıdır ve okuyucusunu bekler. Yolunun ve bahtının açık olması, gerçek okuyucularını bulması umuduyla…
“Size iyi gelecek insanlar her zaman başka yerdedirler.” Elhak, haklıdır yazar. Ancak size iyi gelecek kitapların her zaman yanı başınızda olduğunu unutmamanız dileğiyle…
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli