Mutluluk yakınlarda bulunur mu? Onu uzaklar yerine kendi dünyamızda yakalayabilir miyiz?
Hayal gücüyle kanatlanmak nasıldır?
Farklı hissetmemiz doğal hatta kutlanacak bir şey midir?
Yeni bakış açıları nereye saklanır, nasıl bulunur?
Kısacası, fil büyüklüğünde görünen bu sorularımız, bir balonun hafifliğine nasıl kavuşur? Yanıtlar bir kitap kadar yakınımızda. Sevilen yazar Serhan Kansu’nun kaleminden Fil Hakika, şimdi sizlerle.
***
Gözü hep gökyüzünde olan bir fil… Onun akıl ve fikirle dolu, rengârenk dünyası… İşte karşınızda unutulmaz bir macera!
Uçan Filler Adası’nda uçamayan iki fil yaşıyordu. Biri Fil İmci, diğeri Fil Hakika’ydı. Peki adadaki tüm filler uçabiliyorken, uçamamak bir eksiklik ya da hata mıydı? Yoksa her canlı yapabildiği kadarına mı razı olmalıydı?
Söylenenlere göre Hakika, İnsan Adası’ndan geldiği için uçamıyordu. Gün geçtikçe merakı arttı. “Ben niçin uçamıyorum?” sorusu sanki kanatlandı, Hakika’nın içine sığmaz oldu. Şimdi İmci’yle birlikte insanların dünyasına yolculuk vaktiydi.
Kimbilir Hakika belki…
Tema: Kim olduğumuz
Kavramlar ve Anahtar Sözcükler: BİREY VE TOPLUM, fantastik öğeler, hayvan hakları, kararlılık, farklılıklar, benzerlikler, bakış açısı, KİŞİSEL GELİŞİM, felsefe, DUYGULAR, keşif, ilgi alanları, kendini tanıma, sorun çözme, paylaşmak
Tutum ve Değerler: İstekli olma, değer bilme, yaratıcılık, merak, dostluk, saygı, sevgi
Profil Öğeleri: Sorgulayan, düşünen
Kitaptan
(…) Uçan diğer filler, Hakika’nın İnsanlar Adası’ndan geldiğini, bu yüzden uçamadığını söylerdi. Hakika’nın uçma hevesi bu sözlerle daha da, daha da kırılırdı. Kendi kendine üzülüp hep sorardı:
“Ben hiçbir zaman uçamayacak mıyım? Ben bu adadaki tüm fillerden farklı mıyım?”
Evet, tüm filler uçardı ancak hiçbiri bu adayı, yeryüzünü Hakika kadar iyi bilemezdi. Tüm günü yerde geçtiği için Hakika karıncaları, toprağı, toprakta yetişen bitkileri, ağaçları diğer fillerden çok daha iyi tanırdı. Hatta topraktan çıkan gazları, kuyulardaki suları bile bilirdi. Doğayla öyle ilgiliydi ki kendine türlü türlü oyuncaklar yapar, aletler icat ederdi.
Adada cam üretebilen tek fil oydu. Camdan heykeller, filler, büyüteçler yapardı. Büyüteçle böceklere, bitkilere bakardı. Yine adada su geçirmez bezler üretip onlardan şemsiye elde edebilen tek fil de oydu. Yağmur yağınca herkes saklanırken o bahçelerde, sahilde dolaşıyordu.
Yaprak hışırtılarını şarkıya çevirirdi. Ağaç kütüklerini oyup mikrofon görevi görecek, sesini yükselten bir alet de tasarlamıştı. Hem hışırtılardan müzik yapıyor hem de şarkı söylüyordu. Yani adada hem çalıp hem söyleyen bir tek o vardı.
Toprağa uzanıp gün bitene kadar karıncayla, çiçekle, arıyla benzer yanlarını düşünen de yalnızca oydu. “Boyumuz farklı. Benim bir hortumum, kuyruğum, karıncanın altı ayağı, arının da kanadı var. Yine de hepimiz ya toprağa basıyoruz ya da topraktan besleniyoruz. Acaba hepimiz toprağa mı benziyoruz?”
Kimbilir, Hakika belki…
***
(…) Bir de kendine “Bilge Fil” diyen İmci uçmazdı. Öyle mi bilinmez ama Fil İmci, uçabilmesine rağmen uçmayı tercih etmediğini söylerdi. Ona göre uçmayı istemek normal bir fil için fazlaydı. Çok şey istemek ve açgözlülük demekti. Yürümek varken uçarak gösteriş yapmak da neydi? Kısacası, İmci bu mucizevi güzellikten vazgeçmişti. Açgözlü olmadığını bütün adaya gösterip diğer fillerden saygı görmek peşindeydi. Peki Fil İmci nerede yaşardı?
Adadaki bir elma ağacının tam altında… İmci, çok sevdiği elma ağacının gölgesinde oturur, tüm gün denize doğru bakardı. Derdi tasası olanlara kendince çare sunar, akıl verirdi. Buna karşılık da kendisi için meyve ve sebze isterdi. Ancak Hakika’yı bir türlü uçuramadı. Acaba İmci, Hakika uçsun diye uğraşmadı mı?
***
(…) Bir gün Hakika daha fazla dayanamadı ve bir karar verdi:
“Mademki İnsan Adası’ndan geldiğimi söylüyorlar, ben de oraya giderim ve niçin uçamadığımı öğrenirim.”
Ardından koşarak İmci’nin yanına gitti. Koşmaktan yorulmuş, nefes nefese kalmış, susamıştı
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli