İmanın temelleri konusu, hem din için hem de din felsefesi için temel ve o ölçüde de önemli bir konudur. Şüphesiz herhangi bir anlamda dinden dindarâne hayattan söz etmek ancak imanın var olmasıyla mümkündür. Konuyla ilgilenen felsefeciler içinse, kişinin neden şuna değil de buna inandığı sorusu her zaman araştırılmaya ve sorgulanmaya değer bir soru olmuştur. Bu soruya cevap vermek, ister istemez düşünürleri, imanın temelini hangi zeminin/zeminlerin oluşturduğunu irdelemeye yöneltmiştir.
Sahip olduğumuz dinî inançlar, hangi temele ya da temellere dayanıyor?
İman, doğruluğunu ve aklîliğini birtakım kanıtlardan mı alıyor?
İmanın aklî olması ve doğruluğunu kanıtlardan alması gerekir mi?
Eğer imanın aklî olması ve kanıtlara dayanması gerektiği kabul edilmezse, imanî esasların doğruluğu ne ile temellenmektedir?
Dinî iman, inananlardan şeksiz, şüphesiz bir kesinlik içinde inanmayı talep eder. İmanın söz konusu ‘kesinliğinin' temeli nedir?
Farklı filozof ve teologlarca imanın temeli olarak ileri sürülen zeminler, bize, dinî inançlarımıza tam bir ‘kesinlik' ve ‘teslimiyet' içinde inanma hakkı vermekte midir?
Elinizdeki eser söz konusu soruları tartışmakta ve bu sorulara cevap ararken, “imanın mahiyeti”, “iman-bilgi ilişkisi”, “iman-akıl ilişkisi”, “iman-kanıt ilişkisi”, iman-irade ilişkisi”, “iman-sezgi ilişkisi”, “iman-hidayet ilişkisi” gibi pek çok konuya girerek, bunları belli bir çerçeveye oturtmaya çalışıyor.
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli