Şehrimiz, toprağımız burası, adı ise Fyodor-Kuzmiçsk. Ondan öncesindeyse İvan-Porfiriçsk imiş, ondan da önce Sergey-Sergeyiçsk imiş, ondan önce Güney Ambarları imiş, hepsinden önce de…
Böcü'de, büyük bir nükleer patlama sonrası insana ve yaşama dair her şey dönüşüme uğramış ve aşınmış, tarihsel açıdan geriye –adlı adınca Orta Çağ'a– savrulmuş; ama bir şekilde aynı, daha doğrusu bilindik kalmıştır. Radyoaktif bozunmaya uğrayan bu dünyada yaşam, "Önceki Zaman"ın ufak tefek kalıntıları üzerinde edebiyata, özellikle de şiire tutunarak yeni baştan kurulur, bu yeniden kuruluş esnasında değişense belki de sadece isimlerdir.
Romana ismini veren ise, Fyodor-Kuzmiçsk şehrinin ormanlarında yaşayan, nükleer patlamanın doğurduğu bir canavardır: Geceleri "insancıklar"a musallat olan, in midir cin midir bilinmez, cırnaklarıyla ruhlarımızı, damarlarımızı cırmalayan, nefesini ensemizde hissettiğimiz ama bir türlü yüz yüze gelemediğimiz yabancı mahluktur.
Tatyana Tolstaya Böcü ile, ailesinden –ve tabii ülkesinden– devraldığı büyük edebî mirasa sırtını yaslayarak, post-apokaliptik bir dünyayı eşine zor rastlanır bir ironi ustalığı ve dil kıvraklığıyla resmederken, bir yandan da içimizdeki Böcü'ye ayna tutuyor.
Çağdaş Rus edebiyatının en özgün eserlerinden Böcü, Eyüp Karakuş'un Rusça aslından çevirisiyle…
"Böcü'nün muazzam yaratıcılığını, zenginliğini ve coşkunluğunu layıkıyla aktarmak imkânsızdır."
-John Banville
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli