Bil ki bu devlet, tarihin alnında bir ak, asrın başında bir taçtır. Onun güzellikleriyle darb-ı meseller getirilir. İhtiyaçların temini için oraya göç bağlanır, ümitler ona yönelir. Dünya ciğerlerini onun için bol bol saçmış ve en güzel saadetini ona bahşetmiştir.
Yahyâ ve oğulları ise, parlak yıldızlar, taşkın denizler, kükreyen seller ve yağan yağmurlar gibidir. Onların himayesinde kurulan panayırlar neşeli olmaktadır. Hürmete layık kimselerin mertebeleri onların yanında yüksektir. Onların döneminde dünya imar edilmiş, memleketin büyüklüğü ortadadır. Onlar bağrı yanıkların barınağı ve kovulmuşların sığınağıdır.
Hârûn, hilafet makamına oturmuş ve sadık dostu Yahyâ’yı yanına çağırarak: Babacığım, görüşünün bereketi ve tedbirinin güzelliğiyle beni bu makama oturttun. Halkın işini sana yüklüyorum. Bu yükü boynumdan çıkardım. Dilediğin gibi hükmet. Dilediğine iş ver, dilediğini azlet. Dilediğine emret, dilediğini düşür. Ben hiçbir konuda seninle ters düşmeyeceğim. dedi ve onu vezirlik koltuğuna oturttu.
Artık bütün yüzler Bermekîlere doğru çevrilmişti. Onların önünde herkesin boynu büküktü, dilek ve istekler sadece onlara arz ediliyordu. Çünkü Biz varsak varsınız, biz yoksak yoksunuz, halife de kim oluyor? mantığı hâkim olmaya başlamıştır.
Zirvede durmak zirveye çıkmaktan zordur. Her çıkışın bir inişi vardır.
Oğullarından biri bir gün Yahyâ’ya şöyle dedi: Babacığım, emir ve yasak (bütün yetkiler) elimizdeyken, büyük servetten sonra nasıl oldu da zaman bizi bu hale getirdi, şu an hapisteyiz? Yahya ona cevaben şöyle dedi: Oğulcuğum, bir gece bir mazlum dua etti, biz ondan gafil olduk ama Allah gafil olmadı.
Tarihe yolculuk yapıp günümüze bir şeyler getirmek isteyenlere iyi okumalar
Yazar Adı
Dr. Necati Aykon
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli