Etrafına baksana Aristo… Yaşama, düne, bugüne, şu ana bir bak! Her yer, nefesinin dağıldığı boşluk
bile korkularla dolu. Bazıları kendi, bazılarıysa başkalarının korkularıyla beslenir. Bazen süslü püslü
bazen pejmürde bir kıyafetle giyinirler korkularını. Kimilerinin korkusu yuvasıdır, sıcacık ve korunaklı;
kimilerinin korkusu ise her şeyi yerle bir eden cesaretinde gizlidir. Korkular kılık değiştirir, ancak ya
korkaklığa ne demeli? Vicdana sus diyen korkaklığa ne demeli! Oysa bilmezler demiri ateşin, insanı
utancın yoğurduğunu. Utanç ne çıkılmaz bir huzursuzluktur, hâlâ duyabilene!
Aristo’nun kendi iç sesiyle girdiği savaşta kim galip gelecek?
Aristo’nun Rüyası, yazmak isteyip de yazamayan, kafasındaki kurgu ile gerçek hayatı arasında sıkışıp
kalmış, kendi benliği ile çatışması bitip tükenmeyen, varoluşsal sancılarıyla başa çıkmaya çalışan bir
karakteri en yakından tanımamıza olanak sağlıyor.
“Yetemiyorum, yaşamak nedir bilmiyorum!” derken Aristo’nun çektiği acıyı iliklerimize kadar
duyumsarken, mutlaka kendimizden bir parça bulacağımız satırlarla karşılaşıyoruz ve hatta, bir
noktada biz de kendimizi kendi iç sesimizle bir çatışma içerisinde buluyoruz.
Sayfa Sayısı
karışıkçokrenkli